İNTİHAR

Ölüme götüreceğini bilerek, kurbanı tarafından girişilen olumsuz eylemin doğrudan veya dolaylı olarak meydana getirdiği ölüme intihar denir (Durkheim 1992). Shneidman’a (1986) göre intihar dayanılmaz acıları, ağır sorunları olan, şaşırmış, bozulmuş, gücü zayıflamış benliğin çözüm arayıcı eylemidir. Bu eylemin farklı nedenlerle her zaman sonuca ulaşamadığı bir gerçektir. Bu noktadan bakıldığında intihar olgusu “intihar”, “intihar girişimi”, “intihar düşüncesi” kavramları temelinde ele alınmaktadır (Sayıl 2000). Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre intihar girişimi ölümle sonuçlanmayan, bireyin alışkanlık olmaksızın kendisinin başlattığı ve başkaları tarafından engellenmeyen kendine zarar verme davranışı veya tedavi dozundan daha fazla ilaç kullanma durumudur. DSM-5’te intihar doğrudan bir tanı olarak değil, pek çok ruhsal bozukluğun belirtileri arasında yer alır. DSM-5’te “intihar davranış bozukluğu” tanımı önümüze çıkar. Bu da son iki yıl içinde intihar girişiminde bulunulan kişilere önerilen bir tanıdır. Tanı kriterleri ise şu şekildedir:

  1. Son 24 ayda bir intihar girişiminde bulunma
  2. Bu girişimin psikoz ya da madde etkisi altında olmadan gerçekleşmesi
  3. İntihar niyetinin gerçek olması. (Yardım çağrısı değil, ölüm amacı vardır.)

Dünya Sağlık Örgütü’nün 25 Mart 2025 tarihli raporuna göre, her yıl 720.000–727.000 arasında kişi intihar sonucu yaşamını yitiriyor; bu, küresel ölüm sayısının yaklaşık %1,1’ine denk geliyor. İntiharların %73’ü düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleşiyor. 15-29 yaş grubu gençlerde en yaygın üçüncü ölüm nedenidir. TÜİK’in Haziran 2025’te yayımladığı verilere göre, 2024 yılında Türkiye’de 4.460 kişi intihar ederek yaşamını yitirdi; bu, son 20 yıldaki en yüksek sayı olarak kaydedilmiştir.

1.İntiharın Kuramsal Temelleri

1.1 Psikodinamik Kuram

Sigmund Freud’a (1917) göre intihar, yön değiştirmiş bir saldırganlık davranışıdır. Kişi, aslında öfke duyduğu bir başka kişiyi hedeflemek isterken, bu öfkesini bilinçdışı düzeyde kendine yöneltir.

1.2 Bilişsel Kuram

 Aaron T. Beck (1967) ve ekibine göre intihar, olumsuz otomatik düşünceler ve umutsuzluk hissi ile ilişkilidir. Beck’in umutsuzluk kuramına göre birey, geleceğe dair pozitif beklentilerini yitirdiğinde ve sorunlarına çözümsüz gözüyle baktığında intihar riski artar (Beck et al., 1989).

1.3 Davranışçı Kuram

Davranışçı psikolojiye göre intihar, öğrenilmiş bir davranış olabilir. Birey daha önce intihar girişimiyle ilgi ya da kaçınma gibi ikincil kazançlar elde ettiyse, bu davranış pekiştirilmiş olur (Skinner, 1953). Aşırı stres ve başa çıkma becerilerinin zayıf olması, bireyin intihara yönelmesini tetikleyebilir.

1.4 Sosyolojik Kuram

Durkheim, bireyin toplumsal entegrasyon düzeyine bağlı olarak intihara eğilimini dört türde sınıflandırmıştır: bencil, özgeci, anomik ve fatalist intihar. Bu model, bireyin yalnızlık ya da toplumsal baskı altında olmasının intihar riskini arttırabileceğini savunur. Bencil intihar bireyin toplumla olan bağlantısının zayıfladığı, toplumsal bütünleşmenin yetersiz olduğu durumlarda meydana gelir. Özgeci intihar bireyin toplumla olan bütünleşmesinin aşırı düzeyde olduğu ve bireyselliğin yok sayıldığı durumlarda meydana gelir. Anomik intihar toplumsal düzenin zayıfladığı, normların belirsizleştiği ve bireyin davranışlarını yönlendirecek kuralların yetersiz kaldığı durumlarda meydana gelir. Fatalist intihar ise bireyin aşırı toplumsal düzenleme altında olduğu ve geleceğe dair hiçbir umudunun olmadığı durumlarda meydana gelir. Birey üzerindeki baskının katlanılamaz olduğunu düşünür.

1.5 Varoluşçu Kuram

Viktor Frankl (1946) ve Rollo May gibi varoluşçu psikologlara göre intihar, bireyin yaşamdaki anlamını kaybetmesinin bir sonucudur. “Varoluşsal boşluk” kavramı, bireyin yaşamını anlamsız bulmasıyla ortaya çıkar ve bu durumda intihar bir kaçış yolu olarak algılanabilir.

1.6 Biyolojik Kuram

Nörobilimsel araştırmalar, intihar davranışının biyolojik temellere de dayandığını göstermektedir. Özellikle serotonin düşüklüğü, impuls kontrol bozuklukları ve depresyonla ilişkilendirilmiştir (Mann et al., 2001). Ayrıca ailede intihar geçmişi bulunması, genetik yatkınlık görüşünü destekler.

1.7 Thomas Joiner’ın Kapsamlı İntihar Kuramı

Joiner (2005), intiharın gerçekleşmesi için üç psikolojik faktörün bir araya gelmesi gerektiğini ileri sürmüştür:

  • Aidiyet duygusunun kaybı
  • Kendisini yük gibi hissetme
  • Acıya karşı duyarsızlık/korkusuzluk

Bu öğeler bir araya geldiğinde bireyin intihar davranışını gerçekleştirme olasılığı artar.

  1. İntihar Türleri

Klinik yaklaşımlara göre intihar türleri şu şekilde sınıflanmıştır:

2.1 Dürtüsel İntihar

            Anlık duygularla yapılan intihar girişimidir. Genellikle gençlerde ve borderline kişilik bozukluklarında görülür.

2.2 Planlı İntihar

            Bireyin hazırlık yaptığı, açık veya gizli mesajlar verdiği intihar biçimidir. Daha çok depresyon ya da kronik ruhsal hastalık yaşayan kişilerde görülür.

2.3 Gizli İntihar

            Birey doğrudan kendini öldürmese de tehlikeli davranışlarla ölüme yaklaşır. Aşırı madde kullanımı, riskli sürüşler, tedaviyi reddetme gibi davranışlar bu türdedir.

2.4 Göstermelik İntihar

            Gerçek ölümden çok yardım çağrısı niteliği taşır.”Benimle ilgilenin”, “beni görün” mesajı içerir. Genellikle dikkat çekme, destek görme amacıyla yapılır ama sonuçları ciddi olabilir.

  1. İntiharın Etkenleri

3.1 Psikolojik Etkenler

 Depresyon ve Umutsuzluk: En yaygın intihar nedeni majör depresyondur. Bireyde enerji kaybı, suçluluk hissi, yaşama karşı ilgisizlik, geleceğe dair karamsarlık gibi belirtiler görülür (Beck et al., 1989). Özellikle umutsuzluk, intihar davranışının güçlü bir habercisidir.

 

Anksiyete ve Panik Bozuklukları: Yoğun kaygı, korku, uykusuzluk ve bedensel huzursuzluk bireyin baş etme gücünü zayıflatır. Panik ataklar sonrası yaşanan “ölüm korkusu” bazen tersine bir tepkiyle, intihara yönelme riski oluşturabilir.

 

Travma ve Çocukluk Çağı İstismarı: Fiziksel, cinsel veya duygusal istismara uğramış bireylerde ileri yaşlarda intihar düşüncesi çok daha sık görülür. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) intihar riskini artıran önemli bir faktördür.

 

Kişilik Bozuklukları: Özellikle borderline kişilik bozukluğu olan bireylerde yoğun duygusal dalgalanma, dürtüsellik ve boşluk hissi, intihar davranışına zemin hazırlar. Antisosyal ve narsistik kişilik bozukluklarında da intihar riski görülebilir, ancak daha çok öfke ve cezalandırıcı nitelikte olabilir.

 

Düşük Benlik Saygısı ve Değersizlik Hissi: Kendini “önemsiz” veya “yük” olarak gören bireylerde, intihar bir çözüm olarak algılanabilir. Bu durum Joiner’ın intihar kuramında “kendini yük hissetme” başlığı altında açıklanır (Joiner, 2005).

 

3.2 Biyolojik Etkenler

Genetik Yatkınlık: Ailede intihar öyküsü bulunan bireylerde risk önemli ölçüde artar. Yapılan ikiz ve evlat edinme çalışmaları, genetik yatkınlığın %30–50 oranında etkili olabileceğini göstermiştir.

 

Serotonin Eksikliği: Serotonin (5-HT) düzeyinin düşüklüğü, impuls kontrolü ve duygudurum düzenlemesi ile ilişkilidir. Özellikle prefrontal kortekste serotonin azlığı, intihar davranışıyla ilişkilendirilmiştir (Mann et al., 2001).

 

Hormon Düzensizlikleri: Kortizol gibi stres hormonlarının yüksekliği, beyin işleyişini olumsuz etkileyerek depresyona ve intihara yatkınlık oluşturabilir. Tiroid hormonlarındaki dengesizlikler de duygudurum bozukluklarını etkileyebilir.

 

3.3 Nöropsikolojik Etkenler

Beyin İşlevlerindeki Bozulmalar: Özellikle ön singulat korteks, orbitofrontal korteks ve amigdala gibi bölgelerdeki yapısal veya işlevsel anormallikler, duygu düzenleme becerilerini zayıflatır. MRI ve fMRI çalışmalarında intihar girişiminde bulunan bireylerde frontal korteks hacminde küçülme gözlenmiştir.

 

İmpulsivite (Dürtüsellik): Nörokimyasal dengesizlikler, özellikle düşük serotonin, bireyde dürtü kontrol bozukluklarına yol açar. Dürtüsel bireyler, düşünmeden ve ani kararlarla intihar girişiminde bulunabilir.

 

Yürütücü İşlev Bozuklukları: Planlama, karar verme, problem çözme gibi yürütücü işlevlerdeki zayıflıklar, alternatif çözüm yollarını görememeye neden olur.

 

3.4 Sosyal Etkenler

 

Yalnızlık ve Sosyal İzolasyon: Sosyal bağların zayıf olması, özellikle yaşlı bireylerde intihar riskini artırır. Durkheim’in “egoist intihar” tanımı bu durumu açıklamaktadır.

Toplumsal Stigma ve Dışlanma: LGBTQ+ bireyler, engelliler veya damgalanan ruhsal hastalık sahipleri toplumdan dışlandıklarında, intihar düşünceleri gelişebilir.

 

Aile İçi Şiddet / İlişki Sorunları: Boşanma, duygusal ihmal, ev içi şiddet gibi faktörler bireyin yaşam değerini zayıflatır.

 

Toplumsal Cinsiyet Rolleri: Erkeklerde “güçlü olmalısın” kalıbı duyguların bastırılmasına neden olabilir. Kadınlarda ailevi ve toplumsal baskılar risk faktörü olabilir.

 

3.5 Çevresel Etkenler

Ekonomik Zorluklar: İşsizlik, borç, yoksulluk gibi maddi sorunlar kronik stres yaratarak intihar riskini artırır. Türkiye’de 2024 verilerine göre geçim sıkıntısı kaynaklı intiharlar ciddi artış göstermiştir.

 

Medya ve İntihar Bulaşıcılığı (Werther Etkisi): İntiharın sansasyonel biçimde medyada yer alması, özellikle gençlerde “taklit intiharlara” neden olabilir.

 

Afetler ve Krizler: Depremler, salgınlar (ör. COVID-19), savaş gibi kitlesel travmalar sonrasında intihar oranlarında artış gözlemlenmiştir.

 

Erişim Kolaylığı: İntiharda kullanılabilecek araçlara (ilaç, silah, yüksek yer) kolay erişim, intihar olasılığını artırır.

 

  1. Risk Faktörleri

4.1 Geçmişte İntihar Girişimi

      Önceki intihar girişimi, gelecekteki girişimlerin en güçlü belirleyicisidir. Bir kez yaptıysa tekrar yapma olasılığı yüksektir.

4.2 Ailede İntihar Geçmişi

Ailede intihar eden bireylerin varlığı hem genetik hem çevresel olarak riski artırır (Mann et al., 2001).

4.3 Yetersiz Sosyal Destek

Aile, arkadaş veya toplumsal destek sistemlerinden yoksun bireylerde intihar oranları daha yüksektir. Durkheim bu durumu “egoist intihar” ile açıklar.

4.4 Başa Çıkma Mekanizmalarının Zayıflığı

Sorun çözme, duyguları ifade etme ve stres yönetme becerileri gelişmemiş bireyler intihar düşüncesine daha çabuk kapılır.

4.5 Maddelerle İlişkili Sorunlar

     Alkol ve madde bağımlılığı hem dürtü kontrolünü zayıflatır hem de depresif duyguları artırır. Bu bireylerde ani kararlarla intihar eğilimi yüksektir.

4.6 Çaresizlik ve Kontrol Kaybı

Bireyler yaşamdaki sorunları üzerinde kontrolü olmadığını hissettiklerinde, intihar tek çözüm gibi görünebilir.

  1. Uyarı İşaretleri

İntihar öncesi en sık rastlanan belirtilerden biri, bireyin yaşamdan vazgeçtiğini ima eden sözlü ifadelerdir. “Artık yaşamak istemiyorum” ya da “Keşke hiç doğmasaydım” gibi söylemler, intihar düşüncesinin açık göstergeleri olabilir (Joiner, 2005). Bunun yanı sıra sosyal çekilme, ani ruh hali değişimleri, işlevsellikte azalma, uyku bozuklukları ve yoğun umutsuzluk gibi davranışsal ve duygusal değişiklikler de riskin arttığını gösterir.

Bireyin kişisel eşyalarını dağıtması, vasiyet hazırlaması veya veda içerikli mesajlar göndermesi gibi davranışlar, eylem öncesi hazırlık niteliğindedir. Ayrıca, daha önce intihar girişiminde bulunmuş olmak veya ciddi psikiyatrik tanılara sahip olmak, intihar riskini önemli ölçüde artıran klinik göstergeler arasındadır (Mann et al., 2001).

Sonuç olarak, intihar davranışı çoğunlukla belirli psikolojik ve davranışsal belirtilerle kendini önceden gösterir. Bu işaretlerin bilinmesi, risk altındaki bireylerin erken dönemde belirlenmesini ve yaşamı korumaya yönelik müdahalelerin zamanında uygulanmasını mümkün kılar.

Formun Altı

 

  1. Psikoterapötik Müdahale

Psikodinamik terapi bireyin bilinçdışı güdülerini ve çözülmemiş çatışmalarını derinlemesine inceleyerek, öz farkındalığını ve geçmişin mevcut davranışları üzerindeki etkisini anlamasını sağlar. Depresyon, anksiyete gibi sıkıntıların altında yatan nedenleri iyileştirerek, bireyin hem kendisi hem hayatı hakkında daha iyi hissetmesini ve intihar düşüncelerinin azaltılmasını amaçlar.

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bireyin intihara yol açan olumsuz düşünce kalıplarını belirleyerek bunları daha gerçekçi ve işlevsel düşüncelerle değiştirmeyi hedefler (Beck et al., 1989). Özellikle “umutsuzluk” duygusu, BDT sürecinde odak noktasıdır.

Diyalektik Davranış Terapisi (DDT) ise özellikle borderline kişilik bozukluğu olan bireylerde etkilidir. Bu terapi; duygusal düzenleme, krizle başa çıkma ve zihin açıklığı (mindfulness) becerilerini geliştirmeyi amaçlar (Linehan, 1993).

Acil durumlar için geliştirilen krize müdahale terapileri, kısa süreli ve güvenlik odaklı müdahalelerdir. Bireyle birlikte “güvenlik planı” oluşturularak kriz anlarında uygulanabilecek adımlar belirlenir

Destekleyici yaklaşımlar arasında yer alan Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT), bireyin yaşamdaki değerlerini keşfetmesini ve intihar düşüncelerine rağmen bu değerlere bağlı kalmasını teşvik eder.

Ayrıca, özellikle psikotik bozukluklar, ağır depresyon veya bipolar bozukluk gibi tanılarda psikiyatrik müdahale ve ilaç tedavisi gerekebilir.

Ayşe Kıymet Kömrelli

3 1 Puan
Puanlayın
Ücretsiz Ön Görüşme
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x