Giriş
Sosyal algı, insanların duygu, düşünce ve davranışlarını anlamlandırma sürecidir. Günlük yaşamda, tanımadığımız biriyle karşılaştığımızda çok kısa süre içinde onun güvenilir, samimi veya tehdit edici olup olmadığına dair bir yargı geliştiririz. Yapılan araştırmalara göre, insanlar bir yüzü gördükten yalnızca 100 milisaniye içinde güvenilirlik değerlendirmesi yapabilmektedir (Willis & Todorov, 2006). Bu hızlı kararlar evrimsel olarak bize avantaj sağlasa da, çoğu zaman yanıltıcı olabilmektedir. Bu nedenle sosyal algı ve ilk izlenim, hem sosyal psikoloji hem de klinik psikoloji açısından önemli bir araştırma alanıdır.
Sosyal Algının Biyolojik ve Bilişsel Temelleri
Sosyal algının biyolojik temeli, beynin farklı bölgeleriyle açıklanabilir. Amigdala, hızlı tehdit algısından sorumludur ve bir kişiyi saniyeler içinde “tehlikeli mi, güvenli mi” şeklinde sınıflandırır. Prefrontal korteks ise daha yavaş ve analitik değerlendirmeler yapar (Whalen, 1998). Bunun dışında sosyal beyin ağı dediğimiz yapılar (ayna nöronlar, medial prefrontal korteks, temporoparietal junction) empati kurmamızı ve başkalarının niyetlerini anlamamızı sağlar.
Bilişsel boyutta ise sosyal algı, zihinsel kestirme yollar (heuristics) üzerinden işler. Bu mekanizmalar hızlı karar vermeyi kolaylaştırsa da sık sık hatalı çıkarımlara yol açar. Örneğin, takım elbise giymiş bir kişinin “güvenilir” olduğunu düşünmek buna bir örnektir.
Jean Piaget sosyal algıyı gelişimsel açıdan ele almıştır. Ona göre çocuklar bilişsel gelişim aşamalarından geçerek başkalarının bakış açısını anlamayı öğrenirler. Bu da bize sosyal algının doğuştan sabit değil, gelişimsel bir süreç olduğunu göstermektedir.
İlk İzlenim Hataları
İlk izlenim süreçlerinde birçok bilişsel hata meydana gelir. Bunların başında Halo etkisi gelmektedir. Tek bir olumlu özelliğin tüm algıyı etkilemesi, yani “güzellik iyidir” yanılgısı, günlük yaşamda oldukça güçlüdür (Dion, Berscheid & Walster, 1972).
Stereotipler, grup üyelerine yönelik genellemelerdir (Allport, 1954). “Yaşlılar teknoloji kullanamaz” ya da “kadınlar kötü şofördür” gibi kalıplar buna örnektir. Stereotipler duygusal tepkilerle birleştiğinde ise önyargılara dönüşür. Greenwald ve Banaji (1995), bilinçdışı önyargıların farkında olmadan davranışlarımızı şekillendirdiğini ortaya koymuştur.
Bunun yanında, sosyal algıyı çarpıtan en önemli mekanizmalardan biri de atıf hatalarıdır. Temel atıf hatasında başkalarının davranışlarını onların kişiliğine bağlama eğilimi vardır. Örneğin, bir öğrencinin sınavdan düşük almasını “tembel” olmasıyla açıklamak buna örnektir. Aynı durumda kendimiz düşük aldığımızda ise “sorular çok zordu” gibi dışsal nedenler öne süreriz. Aktör-gözlemci yanlılığı bu eğilimin daha geniş bir versiyonudur.
Son olarak, onaylama yanlılığı da sosyal algı hataları arasında yer alır. İnsanlar, önceden oluşmuş kanaatlerini destekleyen bilgiyi seçer ve tersini görmezden gelir. Örneğin, bir kişiyi “soğuk” olarak değerlendirdiysek, onun mesafeli davranışlarını fark ederiz ama sıcak davranışlarını görmezden geliriz.
Sigmund Freud, bu süreçleri bilinçdışı mekanizmalar üzerinden açıklamıştır. Ona göre ilk izlenimler sadece gördüklerimizle değil, bastırılmış deneyimlerimizle de bağlantılıdır. Çocuklukta otoriter bir figürle yaşadığımız deneyimler, yetişkinlikte benzer görünüme sahip insanlara karşı olumsuz ilk izlenimler geliştirmemize neden olabilir.
Kültürel Farklılıklar ve Sosyal Öğrenme
İlk izlenimler evrensel değildir, kültürden kültüre farklılık gösterir. Bireyci kültürlerde bağımsızlık ve başarı olumlu algılanırken, toplumcu kültürlerde uyum ve bağlılık ön plana çıkar. Bu noktada Albert Bandura’nın sosyal öğrenme teorisi önemlidir. Bandura’ya göre insanlar sadece gözlem yaparak öğrenir. Yani hangi davranışların olumlu bir ilk izlenim yaratacağı kültür tarafından öğretilir. Ayrıca Bandura’nın öz-yeterlik kavramı, bireylerin sosyal ortamlarda kendilerini nasıl gördüklerinin de sosyal algıyı etkilediğini açıklar.
DSM-5 Bağlantıları
Sosyal algı ve ilk izlenim, birçok psikolojik bozuklukla doğrudan ilişkilidir.
- Sosyal Anksiyete Bozukluğu (SAB): Bireyler başkalarının kendilerini olumsuz değerlendireceğinden aşırı korkarlar. Bu kaygı en az altı ay sürer (APA, 2013).
- Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB): Sosyal ipuçlarını tanımada zorluk yaşanır.
- Şizofreni: Nötr ifadeler tehdit olarak algılanabilir.
- Borderline Kişilik Bozukluğu: İnsanlar uçlarda değerlendirilir; ya tamamen iyi ya da tamamen kötü.
- Narsisistik Kişilik Bozukluğu: İlk izlenimde karizmatik ve güçlü görünürler; ancak bu yüzeyseldir.
- Depresyon: Bireylerin sosyal algısı negatif bilişsel çarpıtmalarla bozulur.
- Paranoid Kişilik Bozukluğu: İlk izlenimlerde sürekli tehdit algısı vardır.
Müdahale Yöntemleri
Bu bozukluklarda sosyal algıyı düzenlemek için çeşitli terapi yöntemleri kullanılmaktadır:
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Yanlış inançların yeniden yapılandırılması.
- Maruz bırakma terapisi: Sosyal kaygı bozukluğunda bireyi korktuğu durumlara alıştırma.
- Sosyal beceri eğitimi: Otizm ve şizofrenide sosyal ipuçlarını tanımayı öğretir.
- Mindfulness: Önyargı farkındalığını artırır.
- Psikanalitik yaklaşım: Aktarım çalışmalarıyla ilk izlenim kaygısını ele alır.
- İnsancıl terapi: Koşulsuz kabul ile sosyal kaygıyı azaltır.
- Grup terapileri ve psiko-eğitim: Sosyal işlevselliği destekler.
Vaka Örnekleri
Sosyal algı hataları klinikte vaka örnekleriyle daha iyi anlaşılabilir.
- SAB vakası: Üniversite öğrencisi sınıfta sunum yapmaktan kaçınmaktadır. BDT ve maruz bırakma teknikleriyle kaygısı azalmaktadır.
- OSB vakası: Yüz ifadelerini ayırt edemeyen bir çocuk, sosyal beceri eğitimiyle duyguları daha iyi anlamayı öğrenmektedir.
- Şizofreni vakası: Hastamız nötr yüzleri tehdit olarak algılamaktadır. Antipsikotik tedavi ve sosyal beceri eğitimiyle algısı düzelmektedir.
- Narsisistik KB vakası: Danışan ilk görüşmede karizmatik ve özgüvenli görünmektedir; ancak zamanla başkalarını değersizleştiren tavırları ortaya çıkmaktadır. Bu, ilk izlenimlerin yüzeysel olabileceğini göstermektedir.
Sonuç
Sosyal algı ve ilk izlenim, insan ilişkilerinin temelini oluşturan süreçlerdir. Ancak bu süreçler çoğu zaman önyargılar, atıf hataları ve onaylama yanlılığı gibi bilişsel çarpıtmalarla bozulur. Freud bilinçdışı süreçlerle, Piaget bilişsel gelişimle, Bandura ise sosyal öğrenme yoluyla sosyal algıyı açıklamışlardır. Sosyal algı hataları sadece günlük yaşamı değil, birçok psikolojik bozukluğu da derinden etkilemektedir. Terapi yöntemleriyle bu hataları azaltmak, bireylerin sosyal işlevselliğini ve yaşam kalitesini artırmaktadır.
Kaynakça (APA)
Allport, G. W. (1954). The nature of prejudice. Addison-Wesley.
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
Bandura, A. (1977). Social learning theory. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall.
Dion, K., Berscheid, E., & Walster, E. (1972). What is beautiful is good. Journal of Personality and Social Psychology, 24(3), 285–290.
Freud, S. (1915). The unconscious. SE, 14: 159–215.
Greenwald, A. G., & Banaji, M. R. (1995). Implicit social cognition: Attitudes, self-esteem, and stereotypes. Psychological Review, 102(1), 4–27.
Piaget, J. (1954). The construction of reality in the child. New York: Basic Books.
Steele, C. M., & Aronson, J. (1995). Stereotype threat and the intellectual test performance of African Americans. Journal of Personality and Social Psychology, 69(5), 797–811.
Todorov, A., & Willis, J. (2006). First impressions: Making up your mind after a 100-ms exposure to a face. Psychological Science, 17(7), 592–598.
Whalen, P. J. (1998). Fear, vigilance, and ambiguity: Initial neuroimaging studies of the human amygdala. Current Directions in Psychological Science, 7(6), 177–188.
Seher CANER