Gün biter. Aynı kapıdan girersiniz. Belki aynı koltuğa bile oturursunuz. Televizyonda bir dizi açıktır ama kimse gerçekten izlemiyordur. Biriniz telefonuna dalar, diğeriniz tabletiyle oyalanır. Arada yalnızca “Yemekte ne var?” ya da “Faturalar ödendi mi?” gibi cümleler duyulur.
Fiziksel olarak bu kadar yakınken, aranızdaki mesafenin bu kadar büyük olması insanın canını acıtır.
Eğer bu sahne size tanıdık geliyorsa, ilişkilerde sıkça gördüğümüz ama çoğu zaman adını koyamadığımız bir durumun içindesiniz: Aynı evde yaşayıp duygusal olarak ayrı düşmek. Bu, büyük kavgalarla ya da dramatik kopuşlarla gelen bir kriz değildir. Daha sessizdir. Yavaş yavaş olur. Günlük hayatın telaşı içinde fark edilmeden büyür ve ilişkiyi içten içe yorar.
Peki bir zamanlar hayatı birlikte omuzladığınız kişiyle nasıl oldu da yalnızca aynı evin sorumluluklarını paylaşan iki kişiye dönüştünüz? Gelin buna biraz daha yakından bakalım.
Ev Arkadaşına Dönüşmenin Sessiz Sinyalleri
Bu sürecin en zor tarafı, zamanla “normal” gelmeye başlamasıdır. Aşağıdaki durumlardan birkaçını yaşıyorsanız, durup düşünmenin zamanı gelmiş olabilir:
Konuşmalarınız sadece yapılacaklardan ibaretse
Gün içinde ne hissettiğinizi, neye sevindiğinizi ya da sizi neyin zorladığını paylaşmak yerine konuşmalarınız yalnızca çocuklar, ev işleri, faturalar ve programlar etrafında dönüyorsa…
Birlikte geçirilen zaman giderek azaldıysa
Eskiden keyif aldığınız aktiviteler sessizce hayatınızdan çıktıysa ve boş vakitlerinizi çoğunlukla ayrı ayrı geçiriyorsanız…
Fiziksel temas neredeyse yok olduysa
Cinsellikten önce, küçük temasların bile (sarılmak, el ele tutuşmak, yanağa kondurulan bir öpücük) giderek kaybolduğunu fark ediyorsanız…
Gelecek planlarında “biz” azaldıysa
Tatiller, kararlar ve hayaller konuşulurken farkında olmadan “ben” dili ağır basıyorsa…
Yanındayken bile yalnız hissediyorsanız
Aynı odada olup yine de görülmediğinizi, duyulmadığınızı hissetmek, ilişkideki en derin yalnızlıklardan biridir.
Bu Noktaya Nasıl Gelindi?
Hiçbir çift “bir gün ev arkadaşı gibi yaşayalım” diye yola çıkmaz. Bu noktaya gelmek genellikle küçük ama birikimli nedenlerin sonucudur:
Hayatın rutini
İş, çocuklar, sorumluluklar derken ilişki zamanla keyif alanı olmaktan çıkıp yönetilmesi gereken bir görev haline gelebilir.
Ekranlar araya girdiğinde
Telefonlar ve dijital dünya, aynı ortamda olsak bile birbirimizden uzaklaşmamıza neden olabilir. Fiziksel yakınlık, duygusal yakınlık anlamına gelmez.
Konuşulmamış kırgınlıklar
Zamanında dile getirilmeyen hayal kırıklıkları, yıllar içinde araya görünmez duvarlar örebilir.
Dış stresler
Yoğun iş temposu, maddi kaygılar ya da ailevi sorunlar, kişinin duygusal enerjisini tüketerek ilişkiye ayıracak alan bırakmayabilir.
Yeniden Yakınlaşmak Mümkün mü?
Evet. Ve çoğu zaman sanıldığından daha mümkündür.
Bu yazıyı okuyorsanız, büyük ihtimalle içinizde bir yer hâlâ “Bir şeyler değişebilir mi?” diye soruyordur. Bu bile başlı başına bir adımdır.
Konuşmayı başlatın
Suçlamadan, savunmaya geçmeden. “Uzaklaştığımızı hissediyorum ve bu beni üzüyor” gibi bir cümle, kapıyı aralayabilir.
Teknolojiye sınırlar koyun
Yatak odasında ya da yemek masasında telefonların olmadığı küçük alanlar yaratmak, yeniden temas etmenin en basit yollarından biridir.
İlişkiye randevu verin
Haftada bir akşam, yalnızca birbirinize ait olsun. Büyük planlar olmak zorunda değil; önemli olan birlikte ve gerçekten orada olmak.
Küçük şeyleri hafife almayın
Bir not, beklenmedik bir sarılma, sevdiği kahveyi yapıp getirmek… İlişkiler çoğu zaman küçük şeylerle iyileşir.
Merak etmeyi yeniden öğrenin
Partnerinize sanki onu yeniden tanıyormuş gibi yaklaşın. Daha derin, daha gerçek sorular sorun. Cevapları gerçekten dinleyin.