Bu duygular, toplum içerisinde (gerçekte veya hayali olan) ötekine karşı hissedilen duygular olmaları nedeniyle sosyal duygular kategorisinde yer almaktadır.(Gilbert, 2003).
Kişiyi toplumca uygun görülen şekilde davranmaya yönlendirmeleri sonucunda bu duygular aynı zamanda ahlâki duygular olarak da adlandırılmaktadır (Beer, Heerey, Keltner, Scabini ve Knight, 2003; Tangney, 2001, 2002)
Utanç ve suçluluğun benlik ve ahlâk yapılarını bir araya getirme rolü bütün kültürler için aynıdır; ancak söz konusu duygular bu iki yapıyı farklı kültürlerde farklı şekillerde birleştirmektedir. Örneğin utanç, toplulukçu (collectivist) yapıya sahip olan doğu kültürlerinde, bireyci (individualistic) yapıya sahip olan batı kültürlerine kıyasla daha pozitif değerlendirilmektedir (Wong ve Tsai, 2007).
Temel duygularla kıyaslayacak olursak, yılan ile karşılaşmak her kültürde korku duygusuna sebep olabilirken, utanç veya suçluluk duygusuna sebep olan durumlar her kültürde aynı olmak zorunda değildir. Bu nedenle utanç ve suçluluk, biliş ve kültür etkileşiminin güzel bir örneğidir. Buradan hareketle varılacak bir diğer nokta, bu duyguların biliş üzerindeki etkisi ele alınırken içinde bulunulan kültürün de göz önünde bulundurulması
Utanç ve Suçluluğun Temel Duygulardan FarklılaŞması
Temel duygular(iğrenme ,korku,mutluluk,heyecan) kuramının kurucusu Paul Ekman, bir duygunun temel duygu olarak değerlendirilebilmesi için sahip olması gereken birtakım özelliklerden bahsetmiştir (Ekman ve Cordaro, 2011).
Ayrık evrensel işaretler, ayrık fizyolojik özellikler,
otomatiklik, belirli olaylar sonucunda ortaya çıkma,
Diğer primatlarda da gözlenme, hızlıca ortaya çıkma
ve kısa sürme, davetsiz bir şekilde ortaya çıkma ve ayrık öznel deneyim olarak belirtilmiştir.
UTANÇ VE SUÇLULUK TEMEL DUYGULARDAN AYRILIR ÇÜNKÜ TEMEL DUYGULAR YAŞAMIN İLK ZAMANLARINDA ORTAYA ÇIKAR.
Utanç, suçluluk, mahcubiyet, gurur gibi ikincil duygular yaşamın daha sonraki dönemlerinde ortaya çıkmakta ve daha üst düzey bilişsel yapılar gerektirmektedir (Lewis, Sullivan, Stanger ve Weiss, 1989; Tracy ve Robins, 2004). Utanç ve suçluluğu temel duygulardan ayıran en belirgin özellik olarak, bu duyguların öncelikle kişinin benlik (self) bilincine sahip olmasını gerektirmeleri gösterilmektedir (Lewis ve ark., 1989).
Utanç ve Suçluluğun Birbirinden Farklılaşması
Utanç ve suçluluk her ne kadar birçok ortak özelliği paylaşıyor ve sıkça birbiriyle karıştırılıyor olsa da uyumsal özellikleri, davranışsal çıktıları ve motive ettikleri tutumlar gibi birçok konuda farklılık göstermektedirler. Lewis (2000) utancı, kişinin kendi davranışını sahip olduğu standartlar, değerler ve amaçlar doğrultusunda evrensel benliğine (global self) göre değerlendirmesi olarak tanımlarken; suçluluğu, kişinin davranışını benliğine genellemeden sadece o anki davranışı üzerinden değerlendirmesi olarak tanımlamaktadır. Bu durumda utanç veya suçluluk duygularından hangisinin ortaya çıkacağı yaşanan olumsuzluğun ne ile (benlik veya davranış) ilişkilendirildiğine bağlıdır. Söz konusu benlik-davranış ayrımı ilk olarak Lewis (1971) tarafından yapılmış olup Tracy ve Robins (2004) modelinde de Yükleme Kuramı (Attribution Theory) ile açıklanmıştır. Bu ayrıma göre, utanç yaşanması durumunda benlik odağa alınıp yaşanan negatif durum benliğe atfedilirken (örn., “Ben kötüyüm!”); suçluluk durumunda davranış odağa Alınıp negatif durum sadece o anki davranışa atfedilmektedir (örn., “Kötü bir şey yaptım!”).
Yatkınlık ve Duygudurum Olarak Utanç ve Suçluluk
Yatkınlık temelini çeşitli olaylar karşısında belirli duyguları yaşamayadaha yatkın olmak diye tanımlamaktadır. İnsanlar yaşadıkları negatif olaylar sonucunda utanç veya suçluluk yaşama potansiyeline sahiptirler. Ancak kişisel farklılıklar sebebiyle, yaşanan benzer negatif durumlar karşısında bazı insanlar utanç duymaya (benliğe atfetmeye) meyilliyken bazıları suçluluk duymaya (davranışa atfetmeye) meyillidir (Tangney, 2001).
Utanç ve Suçluluk Duyguları IçIn Kullanılan Yatkınlık Ölçekleri
Utanç ve suçluluk yatkınlık düzeyinde ölçekler aracılığıyla test edilmektedir ve farklı yöntemlere sahip birçok yatkınlık ölçeği mevcuttur. Örneğin; Kişisel Duygu Ölçeği (Personal Feelings Questionnaire-PFQ;
Harder ve Lewis, 1986), Kısa Utanç Değerlendirme Ölçeği (Brief Shame Rating Scale-BSRS; Hibbard, 1994) katılımcılara belirli sıfatlar verilerek bu sıfatları kendi benliklerine ne derece uygun gördükleri ve ne sıklıkta tecrübe ettiklerinin sorulması yöntemine dayanmaktadır. Ancak bu yöntemde utanç ve suçluluğun birbiriyle karıştırılma ve katılımcıların sosyal istenirlik yanlılığına düşme olasılığının yüksek olması eleştirilmektedir. Söz konusu duygulara yatkınlığı ölçen Utanç ve Mahcubiyet
Senaryoları (Shame and Embrassment Scenarios; Sabini, Garvey ve Hall, 2001) ve Utanç Değerlendirme Ölçeği
(Compass of Shame Scale-COSS; Elison, Lennon ve Pulos, 2006),Özbiliş Duyguları ve Tutum Ölçeği (The Self
Conscious Affect and Attribution Inventory-SCAAI; Tangney, Burggraf, Hamme ve Domingos, 1988) ise katılımcılara belirli senaryoların verilmesi ve bu senaryoları yaşamaları durumunda nasıl tepkiler vereceklerinin sorulması yöntemine dayanmaktadır. Bu ölçeklerin, utanç ve suçluluk yatkınlığını söz konusu duyguların isimlerini (utanç, suçluluk) kullanarak ölçmek yerine tanımlarını yapması ve kavram olarak ölçmesi bakımından daha başarılı olduğu söylenebilir.
Utanç ve suçluluk arasındaki temel fark olarak gösterilen benlik-davranış ayrımını başarılı bir şekilde yapamadıkları görülmektedir. Bununla birlikte, SCAAI ölçeğinin yeniden yapılandırılmış hali olan ve yine senaryolara dayanan Öz Biliş Duyguları Ölçeği’nin (Test of Self Conscious Affect-TOSCA; Tangney, 1990) benlik-davranış ayrımını yapmakta daha başarılı olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca bu ölçeğin, daha yüksek psikometrik değerlere sahip olduğu vurgulanmaktadır. Oldukça sık kullanılan bu ölçek 2000 yılında tekrar düzenlenmiş ve Özbiliş Duyguları Ölçeği-3 (Test of the Self Conscious Affect-3 – TOSCA-3) olarak sunulmuştur (Tangney, Dearing, Wagner ve Gramzow, 2000). Birçok senaryo aynı kalmasına rağmen, bu sürümünün adaptif olmayan suçluluk maddelerini dışarda bırakması bakımından daha iyi olduğu savunulmaktadır. TOSCA, Motan (2007) tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır.
Utanç ve suçluluk duyguları, yatkınlık temelinde kişilik özelliği olmanın yanı sıra duygudurum temelinde de araştırılmaktadır. Duygu, çevresel olaylara verilen kısa süreli bilişsel ve fiziki tepki olarak değerlendirilmektedir (Scherer, 2000).Duygudurum ise duygu kadar yoğun şekilde yaşanmamakta ve nispeten daha uzun sürmektedir (Fox, 2008). Duygudurum, yaşanılan bir duygu sonucunda ortaya çıkabilmektedir. Davidson (1994), duygudurumun ortaya çıkmak için belli bir nesne gerektirmediğini ve arka planda süreklilik halinde olduğunu,duyguların ise bu arka plana yerleşebilecek düzensizlik veya bozulma olarak görülebileceğini savunmuş Utanç ve suçluluk üzerinden açıklayacak negatif bir durum karşısında yaşanan utanç veya suçluluk duygusu oldukça kısa sürerken bu duyguların ortaya çıkardığı duygudurum etkisi daha uzun sürmektedir. Bu şekilde utanç ve suçluluk duyguları arka planda süreklilik gösteren duygudurum üzerinde bir düzensizliğe neden olmakta ve bunun sonucunda da utanç veya suçluluk duygudurumu ortaya çıkmaktadır
Utanç ve suçluluğu karşılaştırmak üzere yapılan duygudurum çalışmaları yatkınlık çalışmaları kadar yaygın değildir ve nispeten daha fazla zorluk içermektedir. Bu duyguları duygudurum temelinde inceleyen bazı çalışmalar ise yatkınlık düzeyinde inceleyen araştırmalardan farklı sonuçlara ulaşılabilmektedir. Bu nedenle yatkınlık temelindeki çalışmaların sonuçları duygudurum temeline genellenememektedir (De Hooge ve ark., 2007). Buna örnek olarak, utancın yıkıcı etkisine önemli bir neden olarak gösterilen dışsallaştırma (externalization), utanç sonucunda ortaya çıkan öfkeyi yönlendirmek ve sorumluluğu atmak üzere kendi dışında bir kaynak arama, yatkınlık düzeyinde utanç ile ilişkili bulunurken duygudurum düzeyinde ilişkili bulunmamıştır (Tracy ve Robins, 2006).
SUÇLULUK DUYGUSUNU Ele alırsak
Suçluluk duygusu, bireylerin bir ahlaki veya etik normu ihlal ettiklerinde hissettikleri duygusal bir tepkidir. Bu duygu, bireyin kendi davranışlarını, düşüncelerini ya da duygusal durumlarını belirli bir değer veya normla karşılaştırıp, bu karşılaştırmada olumsuz bir sonuca ulaşması sonucu gelişir. Psikolojik ve nörobiyolojik faktörlerin etkileşimiyle şekillenen suçluluk duygusu, bireyin sosyal bağlarını korumaya, toplumun normlarına uymaya yönelik bir motivasyon işlevi görebilir.
Neden suçlu hissederiz ?
- Psikolojik Perspektif
Psikolojik teoriler, suçluluk duygusunun, bireyin benlik saygısını koruma ve sosyal kabul ihtiyacıyla ilişkili olduğunu öne sürer. Freud’un psikodinamik kuramına göre, suçluluk duygusu, bireyin süper ego’sunun (içsel ahlaki değerler ve normlar) kişisel istek ve dürtülerle çatışmaya girmesi sonucu ortaya çıkar (Freud,
1923). Bu çatışma, bireyin içsel bir vicdan muhasebesi yapmasına yol açar ve suçluluk duygusuna neden olur
- Sosyal ve Kültürel Faktörler
Sosyal öğrenme teorisi de suçluluk duygusunu, bireylerin çevrelerinden öğrendikleri davranış normlarıyla ilişkilendirir. Bandura (1977), bireylerin suçluluk duygusunu, toplumun belirlediği ahlaki standartlar ve cezalandırma beklentilerine uygun davranmadıklarında hissettiklerini belirtir. Suçluluk, bu durumda, toplumsal onaylama ve kabul edilme arzusunun bir yansımasıdır.
- Nörobiyolojik Yön
Nörobiyolojik açıdan suçluluk duygusu, beyindeki belirli yapılarla ilişkilidir. Özellikle, prefrontal korteks (düşünme ve karar verme ile ilgili), amigdala (duygusal işleme), ve anterior singulat korteksin (içsel çatışma ve hata düzeltme) suçluluk duygusunun deneyimlenmesinde önemli rol oynadığı bulunmuştur (Shin et al., 2004). Bu bölgeler, bireyin moral bir karar verdiğinde ya da vicdani bir hatayı fark ettiğinde aktive olur.
suçluluk duygusuyla başa çıkma konusunda literatürde öne çıkan bazı yaklaşımlar :
1.Psikanalitik Yaklaşım
- Psikanalitik teoriye göre, suçluluk, genellikle içsel çatışmalar veya süperego (kişinin ahlaki yönü) ile ego (kişiliğin gerçekçi yönü) arasındaki çatışmalardan kaynaklanır. Freud, suçluluğun genellikle içsel ahlaki değerlere aykırı davranışlardan kaynaklandığını savunur.Bu teoriye göre suçluluk, içsel bir çatışmayı çözmek için farkında olmadan kendini suçlama şeklinde bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkabilir.
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)
- BDT suçluluk duygusunun, kişinin olayları veya hataları nasıl algıladığına ve yorumladığına bağlı olduğunu vurgular. Yanlış bilişler, yani olayları mantık dışı veya aşırı derecede olumsuz bir şekilde değerlendirme, suçluluğu tetikleyebilir.BDT, suçluluğu azaltmak için bireylerin bu düşünce kalıplarını fark etmelerini ve daha sağlıklı düşünceler geliştirmelerini sağ Örneğin, “yapmamalıydım” gibi kesin yargılar yerine “elimden gelenin en iyisini yaptım” gibi daha dengeli düşünceler teşvik edilir.
- Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT)
- ACT suçluluğa direnç göstermek yerine kabul etmeyi ve bu duyguya karşı bir farkındalık geliştirmeyi önerir. Kişilerin, suçluluk hissetmelerinin aslında değerlerini koruma isteğinden geldiğini anlamalarına yardımcı olur.ACT, suçluluğun yalnızca bir duygu olduğunu ve kendilerini tanımlamalarına izin vermemeleri gerektiğini hatırlatır, bu da kişinin yaşamında değerleri doğrultusunda ilerlemesini sağlar.
- Şefkat Odaklı Terapi
(Compassion-Focused Therapy – CFT)CFT, kendine karşı şefkat geliştirmenin suçluluk duygusunu hafifletebileceğini savunur. Bu yaklaşıma göre suçluluğu yönetmenin en etkili yolu, kendine şefkat göstermek ve hataları insani bir yön olarak görmekten geçer.Kişinin kendine şefkatli bir yaklaşım geliştirmesi, hataları kabul etmeyi kolaylaştırır ve öğrenme, büyüme odaklı bir yaklaşımı destekler
- Duygusal İşleme Teorisi
Bu teoriye göre, suçluluk duygusu zamanla hafifleyebilir; ancak bastırılmaya çalışıldığında veya aşırı düşünüldüğünde kalıcı hale gelebilir. Bu teoride, suçluluğu anlamak ve hissetmek, ardından bunu kabul etmek ve bir eylem
planı geliştirmek önemlidir.Kişinin duygularını anlamlandırması, suçluluğun kontrol edilebilir olduğunu gösterir
- Manevi veya Felsefi Yaklaşımlar
Suçluluk hissi bazen ahlaki ya da manevi değerlerle ilişkilidir ve bu durumda manevi ya da felsefi yaklaşımlar devreye girebilir. Özellikle dini inançlar veya değerler doğrultusunda kendini affetme ya da daha büyük bir bağlama bağlama gibi yöntemler önerilir.Manevi açıdan bakıldığında, bireyin, suçluluğu anlamak ve kendini affetme pratiğini geliştirmesi amaçlanır.
- Affetme ve Kendini Affetme Teknikleri
Araştırmalar, başkalarını veya kendini affetme pratiğinin suçlulukla başa çıkmada önemli bir araç olabileceğini göstermektedir. Bu tür teknikler, bireyin yaptığı hataları kabul etmesini, ancak geçmişte kalmalarına izin vermesini destekler
Bu yaklaşımlar çerçevesinde suçluluk duygusuyla başa çıkmak için belirli adımlar izlenebilir. Örneğin, suçluluğu tetikleyen düşünceleri fark etmek, düşünce kalıplarını yeniden yapılandırmak, kendine şefkat göstermek ve kendini affetmeyi öğrenmek suçlulukla sağlıklı başa çıkmada etkili stratejilerdir.
DAMLA ADA DEDE
KAYNAKÇA
- Söylemez, S., Koyuncu, M., & Amado, S. (2018). Utanç ve Suçluluk Duygularının Bilişsel Psikoloji Kapsamında Değerlendirilmesi. Psikoloji Çalışmaları, 38(2), 259-
GOOGLE GÖRSELLER
YAPAYZEKADAN YARARLANDIM
Freud, S. (1923). The Ego and the Id. SE, 19:12-66.Bandura, A. (1977). Social
Learning Theory. Prentice Hall.Shin, L. M., et al. (2004). “Neurocircuitry of guilt and remorse.” The Journal of Neuroscience, 24(45), 10189-10196.